Sunguralp televizyon dizisi olursa
Yapmayı düşündüğüm çok şey var ama imkan bulup yapabilir miyim bilmiyorum. Şu an Milli Gazete’de yayınlanan M. Haris Sultanof’un yazdığı “Yaşam Sürerken” dizisi “Cezalandırılacak Adam” romanına günlük konu resimleri çiziyorum. Artan boş vaktimde Çizgi roman kahramanımız Selçuklu Akıncısı Sultan Alparslan’ın Fedaisi Sunguralp’ın doğuşunu konu alan Gümüş Kolye macerasını çiziyorum, iki bölümlük bir öykü. Birinci bölümü bitmek üzere. Osmanlı Tarihi, İstanbul’un Fethi, Kurtuluş Savaşı’na ait, hatta günümüzdedemokrasi tarihimizle ilgili çizgi romanlar yapmak arzusunu taşımaktayım. Tabi her çizgi romancı gibi çizgi roman kahramanım Sunguralp’in televizyon dizisini, sinema filmini yapmak da hayallerim arasında.
Erol Abasız 1976’da başladığı çizgi serüvenini Ulubatlı Hasan’la sürdürüyor. Sırada Sunguralp var..
Tarihimiz malzeme veriyor biz farketmiyoruz
Bünyamin Yılmaz
bunyilmaz@milligazete.com.tr
EROL ABASIZ
1954 yılında Zonguldak’ta doğdu. 1973 yılında Kozlu Lisesi Edebiyat Bölümü’nden birinci derece ile mezun oldu. Aynı yıl İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi Maliye ve Muhasebe Yüksek Okulu’na kayıt yaptırarak 1977 yılında bu okuldan mezun oldu ve iş hayatına atıldı.
Uzun yıllar özel sektörde muhasebe müdürlüğü yapan Erol Abasız, lise yıllarında başladığı çizgi roman çalışmalarını da sürdürdü. İlk defa Zonguldak Maden İşçileri Gazetesinde 1973 yılında Oğuz İmparatorluğu’nun Efsanevi Kahramanı ORTOGA” isimli çizgi romanı yayınlanan Erol Abasız, yüksek öğrenim için gelmiş olduğu İstanbul’da da çizgi roman çalışmalarını sürdürdü. Sabah, Millet Türkiye, Milli Gazete ve Tercüman Gazetesinde, Tercüman Çocuk, Gül Çocuk, Altınoluk, Çocuğa Selam ve Türkiye Çocuk Dergisi’nde eserleri ve karikatürleri yayınlandı.
Başlıca eserleri;
Ortoga, Sunguralp/Kanlı Baskın, Sunguralp/Nişabur Kalesi Sunguralp/Gümüş Kolye (Hazırlanıyor) Alparslan/Malazgirt Zaferi, Kılıçarslan, Selahaddin Eyyübi, Emirgazi, Yunus Emre, Nasreddin Hoca, Hızırı Arayan Padişah, Babasını Kurtaran Çocuk, Tövbe Eden Eşkıya, Cesur Çocuk, Akıllı Çiftçi, Boğaç Han, İstanbul’un Fethi ve ULUBATLI HASAN. Çizerin Boğaç Han adlı çizgi romanı 1999 yılı Aralık ayında İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin “Dede Korkut Destanı’nın Doğuşunun 1300. yılı Kutlamaları” etkinlikleri kapsamında Atatürk Kitaplığı’nda bir ay süre ile
sergilendi.
1982-1983 yıllarında Gonca Yayınevi, 1984 yılında Zaman Yayıncılık ve 1990 yılında da Bahar Yayınevi tarafından siyah beyaz basılan bazı eserlerin piyasada mevcudu tükenmiş durumda. Erol Abasız’ın eserlerinden Boğaç Han 2001 yılında ve İstanbul’un Fethi ve Ulubatlı Hasan isimli çizgi romanı 2004 yılında İstanbul Kültür ve Sanat Ürünleri Tic. AŞ. tarafından renkli baskılı olarak yayınlandı.
Evli ve üç çocuk babası olan Erol Abasız halen bir kamu kuruluşunda Mali İşler Müdürü olarak sürdürdüğü muhasebe mesleği yanında çizgi roman çalışmalarına da devam etmektedir.
Erol Abasız’ı ilkokulda okuduğum sırada Millî Gazete’de çizdiği Yunus Emre adlı çizgi romanıyla tanıdım. Çizgileri sade ve dikkat çekiciydi. Çeşitli çocuk dergilerinde de takip edebildiğim çizgisi, daha sonra albümlere kadar yayıldı. Şimdi aynı gazetedeyiz ve ben onun çizgilerini yine geçmişte olduğu gibi dikkatle takip ediyorum. Çıkan albümler beni çocuklar gibi sevindiriyor. Uzaktan uzağa takip edebildiğim Erol Abasız’ın projelerini, hayallerini merak ettim ve sevgili çizerimizi yakından tanı(t)mak istedim.
Eh, bu durumda okurun da benim durumumda olduğunun farkına vardığım düşünülürse bu söyleşinin meraklılarının az olmayacağını düşünüyorum. Eğer çocukluğunuzda çizgiye merak salmadıysanız, gizlice okunan çizgi romanlara kızdıysanız ve bugün de aynı görüşteyseniz başka! İşte çocukların hayal hanelerini dolu tutan, büyüklerin dünyasına da seslenen Erol Abasız’ın söyledikleri. İsterseniz birlikte yol alalım sevgili okur!..
– Son çalışmanız “İstanbul’un Fethi ve Ulubatlı Hasan”dan başlayalım isterseniz. Dede Korkut Hikayesi Boğaç Han’dan sonra İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş.’nin yayınladığı bu çalışmaya sizi yönelten nedir?
-Önce bu röportaj fırsatını bana verdiğiniz için size ve Millî Gazete’ye teşekkür ediyorum. Ben otuz yılı aşkın bir süredir çizgi romanla meşgul oluyorum. İstanbul’un Fethi ve Ulubatlı Hasan üzerine ilk çizgi roman çalışmalarım 1976 yılına kadar uzanır. Daha sonra 2000 yılında bu çalışmamı yeniledim. 2000 yılı Mayıs-Haziran aylarında Türkiye Çocuk Dergisi’nde yayınlandı. Nihayet bildiğiniz gibi daha sonra İstanbul Büyükşehir Belediyesi iştiraki olan İstanbul Kültür ve Sanat Ürünleri Tic. A.Ş.’nin İstanbul’un Fethi’nin 550. yılı etkinlikleri kapsamında yayınlanmasına karar verilen eserler arasında yer aldı ve yayınlandı.
Ulubatlı, İstanbul’un Fethi’nin önsözü
Bu çizgi çalışmama aslında hayal ettiğim daha geniş kapsamlı bir İstanbul’un Fethi çizgi romanının bir önsözü diyebilirim. Bir de fethin müjdelenmiş askerinin sembolü haline gelen Ulubatlı Hasan’ı, Bayrak, Sancak gibi sembollerin önemini anlatmak istedim, Ulubatlı Hasan’ın
bayrağı Bizans surlarında dalgalandırmaya çalışırken şehit edilişini hep Mute savaşında şehit düşen Cafer-i Tayyar (R.A.)’a benzetmişimdir. Biliyorsunuz müşrikler İslam Sancağını tutan sahabenin önce sağ elini kopardılar sol eliyle sancağı tuttu, sol elini kopardılar o dişleriyle
sancağı tutup kaldırdı. Şehit düşene kadar sancağı korudu. Ulubatlı Hasan da öyle yaptı, üzerine atılan taşlara, oklara aldırmadan yürüdü, sancağı surlara dikti ve şehit oldu. Biz ne yapsak, ne söylesek şehitler için denizde bir katre bile olamaz.
– Çizgi çalışmalarını yıllardır sürdüren bir isimsiniz. Daha çok batılı modlarla süren çizgi roman dünyasında öz kimliğimize yönelik eserler verdiniz. Bugüne kadar eser verirken belki de bir burukluk bile yaşadınız.
Çizgi roman albümü yayınlatmak roman yayınlatmak kadar kolay değil. Bu durum sizi nasıl etkiledi ?
Çizgi romanlarla tanışmam ortaokul sıralarında başladı, Tommiks, Teksas, Teks, Kinova gibi çizgi romanlardı bunlar… Bugünün bazı çizgi romanlarına göre yunmuş yıkanmış çizgi romanlar… Ama isimleri yabancı, adetleri yabancı. Ben macera olarak okumakla beraber hep bizden çizgi romanlar olmasını arzuladım. Sonraki yıllarda yerli çizerlerimizin çizgi romanlarını takip ettim. Bahadır, Karaoğlan, Tarkan, Tolga daha sonraki yıllarda Kara Murat. Bu çizgi romanların usta çizerleri sayın Suat YALAZ, Sezgin BURAK ve Abdullah TURHAN’ın çizgilerinden etkilenip yararlandığımı söyleyebilirim.
Eseri yayınlatmak çizmekten daha zor
Çizgi roman yayınlatmak galiba çizmekten daha zor. Zorluk, eserin hazırlanışındaki emeğin gereği gibi takdir edilmeyişinden kaynaklanıyor. Belki çok sayıda çizer bu sebeple çizgi roman çizmeyi bırakmıştır. Bir çok ressam bu sebeple eser hazırlamaktan kaçınmıştır. Yayıncılar 80-100 sayfalık bir çizgi romana neredeyse bir kitap kapağı hazırlama bedeli kadar telif teklif ediyorlar. Bu şartlarda çizgi roman üretmek çok zor, hatta imkansız. Bu yüzden çizerlerimiz geçimleri için mutlaka başka bir işte çalışmak zorunda kalıyorlar. Ancak boş vakitlerinde çizgi ile uğraşabiliyorlar. Ben öyleyim mesela. Zaman zaman çizerliği meslek edinmek istedim fakat muhasebe mesleğinden aldığım ücreti çizgide alamadığım için bu mümkün olmadı. Bu yüzden arzu ettiğim çizgi roman eserleri üretemedim. Çalışmalarım az sayıda kaldı.
Olaya kültür penceresinden bakarsak çizgi romanın da güzel sanatlarla ve edebiyatla alakası vardır. Merkezi Hükümet ve Belediyeler nasıl kültür ve sanatın diğer dalları için bütçeler oluşturuyor, harcamalar yapıyorlarsa çizgi romanları da bu kapsamda değerlendirip destek olmalılar diye düşünüyorum. Tabi bu destek sadece hazır eseri yayınlamak şeklinde değil bu alanda çizerler yetiştirmek, yetişmiş çizerlere sahip çıkmak, eserlerini değerlendirmek, geliştirmek, imkanlar sunmak, hazırlanan eserlerin basımı, dağıtımı gibi yurtiçi ve yurtdışı dağıtımı gibi film ve dizilerin hazırlatılması gibi olabilir….
– Sunguralp, Yunus Emre, Hızırı Arayan Padişah ve daha pek çok çizgi eser okurla buluştu. Eserlerinizin ağırlığı genelde tarihi şahsiyetler üzerine. Bu, günümüz nesillerinin tarihle bağının kopmaması için çaba gösterdiğinizi, tarihimizin eşsiz güzelliklerini hatırlatma amacı güttüğünüzü ortaya koyuyor. Geçmişimizden gereken hisseyi neden alamadık?
Bizim tarihimiz kahramanlarla dolu
-Tarihi seviyorum, gurur duyulacak bir tarihimiz var. Geçmişten bahsedildiğinde öyle çok üzülecek, pişmanlık duyulacak bir tarafımız yok. Yaşanan olayları kaydeden tarih gerçeklerin en doğru şahididir. Dünya milletleri içerisinde en çok tarih yazan millet Müslüman Türk Milleti olduğu gibi en çok tarih arşivine ve tarih materyaline sahip olan da bu millettir. Ne acıdır ki tarihe ait belgeleri en az değerlendiren ve tarihini bu belgelere ve gerçeğe en uzak bir şekilde kaleme alan da yine biz olmuşuzdur. Bu kadar malzeme elimizin altında ama üzülerek söylüyorum, bir şey yapmıyoruz. Bizim millet olarak kahraman hayal etmemize gerek yoktur, çünkü tarihimiz böyle kahramanlarla doludur.
Çizmeyi bıraktığım oldu
– Dindar insanların çizgiyle arası yeterince iyi değil. Küçümsenmese bile çizgiye ilginin azlığı dikkatten kaçmıyor. Bunun sebebi bu alanda çalışma yapılmaması ve çizginin sevdirilememesi mi? Yoksa çocuklarımızı yeterince önemsemiyor, onları farklı kültürlerin kucağına mı itiyoruz ?
– Evet tespitiniz tamamiyle doğru. Başlangıçta ben de bu sıkıntıları yaşadım. Çizgi roman çalışmalarını bıraktığım zamanlar oldu. Zaman zaman bilgisine saygı duyduğum ilahiyatçılara bu konuda danışıp görüşler aldım. Ama geçen otuz yıl içinde çizgi romana bakış değişti. Bugün olumlu gelişmeler olduğunu söyleyebilirim.
– Çalışmalarınızı bir ekip çalışmasıyla sürdürmek istediniz mi? Böyle projeler geldi mi önünüze? Bu tarz çalışmaların başarı şansı nedir ?
– Her faaliyet alanında olduğu gibi önce birey olarak başlanan faaliyetlerin daha verimli olması için kollektif bir çalışmaya dönüşmesi, kurumsallaşması hedef olmalıdır. Ancak yukarıda da bahsettiğimiz gibi böyle bir teklif bir çizgi film şirketinden aldım. Ancak teklif edilen çizer ücreti Muhasebeci maaşımdan az olduğu için kabul edemedim. Bu tarz çalışmalar ancak ekonomik desteği olursa başarılı olabilir.
Çizgi filmde nakavt olduk
– Günümüz nesilleri yine çizgi diliyle gelişiyor. Televizyon ekranlarına taşınan çizgi filmler küçük dimağları farklı bir kültüre alıştırıyor. Çizgi filmlerin taşıdığı batılı kültüre set çekecek bir birikime neden sahip değiliz. Bu alandaki çalışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz ?
– Televizyon olayı ülkemizde son 10 yıldır birdenbire inanılmaz patlamalar yaptı. Hele özel televizyonların yayına başlamaları ile yayın saatleri arttı. Yayına konacak yerli eserler üretilemedi. O zaman ne oldu ? Hep yabancı diziler, filmler, yabancı çizgi filmler yayına konuldu. Biz daha çizgi romanı topluma sunamamışken hazırlanması ondan daha zor olan çizgi film olgusuyla karşı karşıya kaldık. Haliyle nakavt olduk. Bu işler tek başına yapılamaz, yapılsa bile rekabet şansı olamaz. Mutlaka bu alanda eldeki değerler bir araya getirilerek rekabet şansı olan projeler gerçekleştirilmeli, yayınlarda yerli çizgi film çalışmalarına zorunluluk getirilmeli, okullarda da dergi ve kitaplara çizgi roman dili girmeli.
Bunu niye diyorum, şunun için Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı belki yüzlerce çizgi roman yayınladığı halde hala bazı eğitimciler ve okul yöneticileri “Bu çizgi roman iyi güzel de resim altlarında yazı metin olsa öğrencilere tavsiye edebilirdik. Çizgi roman tavsiye edemiyoruz”
diyebiliyorlar.
—– BASINDAKİ EROL ABASIZ HAKKINDA ÇIKAN GAZETE SAYFALARI —–